Türk Hava Kuvvetleri’nin geleceği: KAAN, HÜRJET, GÖKBEY ve HÜRKÜŞ
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da düzenlenen bir imza töreni aslında havacılık alanında Türkiye’nin gelecek on yıllarına ışık tutması adına son derece kritikti. ‘İnsanlı Hava Platformları’ için düzenlenen imza töreninde KAAN, Hürjet, Hürkuş-B ve Gökbey platformları için bir dizi karar ve sipariş sözleşmeye bağlandı.
Bu noktada hem platform sayısının fazlalığı hem de her birinde gelinen noktanın farklı oluşu süreci biraz karmaşık hale getirdi. Türkiye aynı zaman diliminde neden farklı projeleri bir arada yürütüyor, hangi platform nerede kullanılacak ya da tüm bunlar tamamlandığında resmin bütünü nasıl olacak? Bu soruların yanıtlarını Savunma Sanayii Araştırmacısı Kubilay Yıldırım ile konuştuk…
Daha genç ve güçlü uçaklar geliyor
Anlaşmaların bir kısmı Türkiye’nin milli sabit kanatlı eğitim uçağı projelerinin ilk üretim paketleriyle ilgili. Yıldırım, ülkemizde askeri havacılığın zirvesi olarak kabul edilen KAAN’a giden yolda önce Hürkuş ardından Hürjet projelerinin geliştirildiğini söylüyor.
Bilindiği üzere ilk olarak Hürkuş için kollar sıvandı. Ardından da Türkiye’nin ilk insanlı jet motorlu uçağı olan Hürjet kendini gösterdi. Atılan imzaları “Bu iki uçak için envanter yolculuğu başladı” diyerek özetliyor Yıldırım. Böylece, Türk Hava Kuvvetleri’nin eskiyen eğitim uçağı filosunun Hürjet ve Hürkuş ile hem daha güçlü hem de daha genç olacağının altını çiziyor.
Türk pilotların yetişmesine büyük katkı sağlayacak
Her ne kadar kamuoyunda F-16 meselesi ya da KAAN’a ilişkin gelişmeler daha çok konuşulsa da Hürjet ve Hürkuş’un da ciddi roller oynayacağından bahsediyor Kubilay Yıldırım. Eğitim filolarında farklı görevler ve uçaklar için muharip eğitimler yapıldığını anımsatıyor. Haliyle çok sayıda uçağın oldukça sık ve yoğun şekilde uçtuğunu belirtip, bahsi geçen uçakların bu yükü de alacağına dikkat çekiyor.
Burada bir parantez açıyor ve Türk Hava Kuvvetleri’nin eğitim filosu için daha önce Pakistan’dan uçak tedarik ettiğini hatırlatıyor. 2013’e gelindiğindeyse Hürkuş’u geliştirme projesi TUSAŞ’a veriliyor. “Bu vesileyle TUSAŞ ilk kez insanlı bir uçağın tasarımını yaptı. Ayrıca, Avrupa Havacılık Emniyet Otoritesi’ne bu tasarımı sertifiye ettirdi. Bugün Hürjet ve KAAN projelerinin kapısını açan anahtar bu imzalar ve süreçlerdi” bilgisini paylaşıyor.
Hürkuş için yeni bir yol haritası çizildi
Kubilay Yıldırım, Hürkuş projesi kapsamında üretilen ilk 15 uçakta bazı performans isterlerinin karşılanmadığını söylüyor. Haliyle bu uçaklar envantere girmemiş ve süreç yeniden başlamış. Eksiklerin giderilmesi ve yeni isteklere göre şekillenen uçak ise Hürkuş-B olarak adlandırıldı. Geçtiğimiz günlerde atılan imzalardan birinin işte bu uçaktan 40 adet tedarik edilmesi anlamına geldiğini belirtiyor.
Aynı törende 12 adet Hürjet temini için de imzaların atıldığını kaydedip, “Temin edilmesi beklenen ilk 12 adet uçak büyük ihtimalle prototiplerden farklı olacak. Ve kuvvetle muhtemel elindeki uçaklar oldukça eskimiş olan Türk Yıldızları bu ilk 12 uçağa talip olacak. Türk Yıldızları’nın Hürjet’i kendi zorlu koşullarında tecrübe ederek TUSAŞ’a çok kıymetli geri beslemeler vereceğine inanıyorum” diyor.
“Gökbey’in çok farklı versiyonlarını göreceğiz”
Türk havacılık projelerinin en çarpıcı platformlarından biri olan Gökbey için de imzalar atıldı. Bu projede belirli bir olgunluğa ulaşıldığını anlatıyor Yıldırım:
“Gelinen noktada farklı kullanıcıların beklentilerine uygun bir tedarik planı ortaya konuluyor. İlk müşterisi Jandarma Genel Komutanlığı olacak helikopterin Sahil Güvenlik Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı gibi farklı kullanıcıları olacak. Fakat bunların hepsi Gökbey helikopterini kendine uygun ve farklı özelliklerde isteyecek.
Gökbey projesiyle çeşitli kurumların eskiyen orta ağırlıktaki askeri/sivil platformları güncellenecek. Çok sayıda kurumun aynı platformu kullanması TUSAŞ için çok kıymetli geri dönüşler anlamına geliyor. Hem Jandarma hem Sahil Güvenlik Komutanlığı hem diğer kullanıcıları düşündüğünüzde 100’e yakın Gökbey’in tedarik planlaması aslında son derece gerçekçi bir rakam gibi duruyor.”
KAAN için kritik süreç başladı
Bunca uçar unsurdan bahsedip KAAN’a değinmemek olmaz. Son düzenlenen Savunma Sanayii İcra Komitesi’nde tasarım sürecinin en hummalı kısmı olarak kabul edilen ikinci faz için kararın ve bütçenin çıktığını hatırlatıyor Kubilay Yıldırım.
İkinci fazda, ilk uçuşunu gururla izlediğimiz KAAN’a oranla bazı değişiklikler olacağından bahsediyor ve “Detay tasarımı, aerodinamik tasarımı, içeride belki de hiç görmeyeceğimiz komponetlerin de tasarımı ve tabii ki Kritik Gözden Geçirme toplantıları bu ikinci faz içerisinde yapılacak. KAAN uzun bir maraton. Hem platformdan beklenenler her anlamda çok ileri hem de yerlilik oranı çok yüksek. Bu maratonun ilk etaplarından birini geride bıraktık. Ancak önümüzde çok etap var” görüşünü paylaşıyor.
Türkiye için çok değerli bir fotoğraf ortaya çıkacak
Çok sayıda platformdan, atılan adımlardan ve yol haritasından bahsettik. Peki, tüm bunları alt alta koyduğumuzda Türk Hava Kuvvetleri’nin geleceği için nasıl bir fotoğraf ortaya çıkıyor? Kubilay Yıldırım bu soruya sadece bugün üzerinden yanıt vermek yerine önce bizi kısa bir tarih yolculuğuna çıkarıp son tabloya öyle geliyor:
“Türk savunma mekanizmasında ihtiyaçların azami olarak yerli/milli platform ve alt sistemlerle karşılaması fikri oldukça eski bir ülkü. Çıkış sebebi olarak 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ve sonrasında yaşanan ambargolar temel rol oynar. Ancak dünyada küresel bir oyuncu olabilme, bu alanda harcanan milyarlarca doların daha az seviyelere indirebilme isteği gibi ekonomik etmenler de var. Dikkat ederseniz yukarıda adlarını andığımız tüm projeler aslında Türkiye’nin maruz kaldığı haksız ambargolardan çok daha önce başlatılmış projeler.
Mesela bugün adını sıkça andığımız ATAK, 10 tonluk Türk Genel Maksat Helikopteri, Gökbey, Hürkuş, Hürjet ve nihayetinde KAAN çok uzun süreli projeler. Ayrıca, bunları tekil birer platform tasarımı ve üretimi olarak görmemek gerek. Atılan tüm bu adımlar ülkemiz için muazzam bir altyapı ve kabiliyet geliştirme programı haline geldi.
Bu program, asıl amaçlarına doğru kararlı bir şekilde ilerlerken birçok kırılmaya da maruz kaldı. Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türk güvenlik teşkilatlanması ve kadrolaşmasında çok ciddi değişimler yaşandı. Bunun savunma sanayisine de yansıması oldu.
Türkiye’nin ABD ile yaşadığı görüş ayrılıkları sebebiyle karşılaştığı uygulamalar, akabinde S-400 tedariki ile de F-35 projesinden çıkarılması kesinlikle küçümsenecek olaylar değil. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak yukarıda bahsettiğimiz tüm projelerin, alt sistem geliştirme süreçleri, takvimleri ve içerikleri güncellenmek durumunda kaldı. Örneğin, KAAN projesi için 2010’da yapılan çalışmalarda milli uçağımızın F-35’le birlikte uçması planlanmıştı. 2019’daki gelişmeler nedeniyle KAAN’ın kabiliyet hedeflerinin neredeyse tamamını değiştirip yola öyle devam ettik.
Bu bulanık dönemde birçok projenin sırası, içeriği, personeli, kullanıcısı değişti. Ama işte Ankara’da atılan ve bu haberin de temel konusu olan imzalar bize sektörün bu yeni duruma uyum sağladığını gösteriyor. Yeni ve gerçekçi planların ortaya konulduğunu, prototipler döneminden ürünler dönemine geçildiğini görüyoruz.
Türkiye olarak hiç azımsanmayacak sayıda yetişmiş personelimiz var. Ve arkadan yenileri de yetişiyor. Tasarım ekipleri bir projeyi tamamlayıp diğerine başlayabiliyor. Bu sebeple tasarım, test ve üretim ekiplerinin iş yapma kasları sürekli dinç kalıyor. Hepsine daha onlarca yıl yetecek kadar proje yükümüz var. Bunlar en güçlü yanlarımız.
Ancak personelin elde tutulabilmesi ve yaşadığımız ekonomik zorluklar bu projeleri kimi zaman kabiliyet kimi zaman takvim açısından zorladı. Zorlamaya da devam edecek gibi duruyor. Ancak devamlılık bu noktada en kilit kavramlardan. Hürkuş projesi bir iki tökezleme ile yoluna girdi ve bence önü açık. Hürjet ve Gökbey projeleri çok iyi gidiyor. Artık darısı KAAN’ın başına diyelim. Tüm bunlar tamamlandığında Türk Hava Kuvvetleri geçmişe ve bugüne kıyasla şüphesiz çok daha güçlü bir konuma yükselecek.”