Yaşam

Muhafazakâr siyasetin ulaşamadığı şehir: İzmir

İZMİR – İzmir, Türkiye’de muhalif kamuoyunun nabzının attığı merkezlerden biridir. Kentin laik ve muhalif kimliği, muhafazakâr siyasetin ulaşamadığı kentli-laik kuşakların mekânsal terminolojisi haline geldi. Sosyolog İrfan Özet, AK Parti’nin 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki kesintisiz iktidar deneyimine tanık olan sürecin kitle dünyasındaki yansımaları üzerine çalışıyor. ‘Fatih-Başakşehir’ adlı çalışmasıyla AK Parti iktidar deneyiminin ‘muhafazakar mahalle’deki izdüşümlerini anlatan Dr. Wall’, Link Yayınları tarafından yayınlandı.

Aksaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. İrfan Özet ile İzmir’i ve laik, muhalif kimliğini ve ‘İzmir Duvarı’ kitabını konuştuk.

Aksaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. İrfan Özet

İzmirli kim, İzmirli nedir?

Bence İzmir için öncelik eşiği, 17. yüzyıldan başlayarak adım adım kentin Akdeniz dünyasının değerli liman kentlerinden biri haline gelmesidir. Tarihin uzun bir evresinde kozmopolit bir nüfus yapısına sahip olan bu liman kentleri, nesiller boyu etkisini sürdüren habituslarıyla dikkat çekmektedir. Bu şehirlerin dünya çapındaki ticari geçmişleri göz önüne alındığında, sakinlerini özümseme ve iç kısımlardaki baskın kültürleri dizginleme kapasitelerini anlamak zor olmasa gerek. Yani liman kentlerindeki “özgürlük” anlaşmasına herhangi bir slogan vurgusu yapmadan baktığımızda, nesilden nesile aktarılan bu güçlü miras etkisini daha net gösteriyor. Doğal olarak, günümüz Akdeniz’inin tarihi liman kentleri, geçmişin muazzam ekonomisinden ve kozmopolit nüfusundan değerli bir şekilde yoksundur. Ancak bu geçmişin izlerini taşıyan özgürlükçü damar, dip-dalgada İzmir gibi makul şehirlerde fiili yaşama yön verebiliyor. Bu anlamda, liman kentleri için “özgürlük” söylemi, bir sosyal davranış çerçevesi çizerek dilsel amaçların ötesine geçer. Merhum sosyolog Şerif Mardin’e göre bu tür kök paradigmalar, sosyal dünyanın işleyişini anlamada etkili bir referans kaynağıdır. Örneğin, “özgürlük” söylemi ve kavramı İzmir’deki yaşamı hâlâ bir “kentsel mutabakat alanı” olarak şekillendiriyor.

Öte yandan, mevcut kentsel kimliğin inşasında bir diğer değerli dinamik de imparatorluktan ulus-devlete geçiştir. Akdeniz’in muhteşem tarihi liman kenti seviyesinde olan İzmir, özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan harika gelişmelerden etkilenmiştir. Bu dönemlerde ulusal düzeydeki kurtuluş çabaları ve daralan ticari ağlar; Küresel ölçekte dünya savaşları, ekonomik bunalımlar ve salgın hastalıklar eşlik ediyor. Bu noktada kentin toplumsal hafızasında ağır bir yer tutan kozmopolit bilinç, yeni kurulan Cumhuriyet ile birlikte ekonomik boyutlarını yitirse de görece kültürel kalıntılarıyla varlığını sürdürmüştür. Kozmopolit geçmişten miras kalan bu kültürel kalıntılar, yeni Cumhuriyet ile İzmir’i “Batı kültür habitusu”nda buluşturan etkili referansı oluşturmuştur. Bu nedenle Akdeniz liman kentlerine özgü kozmopolit tarihsel hafıza ile Cumhuriyet’in kültür merkezli devrimlerinin buluştuğu kavşak, İzmir’in kimliğinin etkili bir referansı olarak öne çıkıyor.

Elbette bu dinamiklere İzmir kimliğinin inşasıyla ilgili potansiyel-zihinsel düzeyde pratiğe dair zincirin halkaları da eklenmelidir. Daha somut bir ifadeyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden itibaren kente yerleşmeleri hızlanan Balkan göçmenlerinin üstlendiği kültürel misyon… Nitekim Balkan göçmenlerinin toplu halde potansiyel olarak var olan kozmopolit Batı kültürüne adaptasyonu. Kentin hafızası, Anadolu’daki diğer topluluklardan çok daha gelişmişti. Bu açıdan Cumhuriyet sonrası kentsel demografinin merkezinde Balkan göçmenlerinin yer alması, İzmir kimliğinin pratik hayatta istikrar kazanması için değerli bir fırsat olarak kendini göstermiştir.

İzmir Duvarı – Laik Mahallede İktidar ve Kültür Savaşı, İrfan Özeti, 310 s., Link Yayınları, 2022.

Berlin Duvarı’nı referans alarak ‘İzmir Duvarı’ kavramını ortaya attınız. Bu kavram kültürel bir bölünmeye işaret ediyor mu?

Evet, son olarak söyleyeceğim ‘İzmir Duvarı’ ile kastettiğimiz gerçeklik, 21. yüzyıl Türkiye’sindeki kültürel-politik ayrımlar ve bu kutuplaşmada İzmir’in sembolik maliyetidir. Beni bu araştırmaya iten dinamikler, bir önceki çalışmam olan ‘Fatih-Başakşehir’de yanıtını aradığım sorulardı. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde AK Parti’nin kesintisiz iktidar deneyimine tanık olan sürecin yansımaları ana hatlarıyla üzerinde durmak istedim. Bu yankılar ise bireylerin ve toplulukların konum, yer ve aidiyet kümelerine göre değişebilen bir içeriğe sahiptir. Bu nedenle AK Parti siyasetini ve hegemonyasını “zıt mahallelere” dönerek anlamak çok işlevseldi. Bu anlamda laik ve muhafazakar mahallenin simge mekanları bana vazgeçilmez adresler gibi göründü. Öncelikle ‘Fatih-Başakşehir’ adlı çalışmamda AK Parti’nin siyasi ve toplumsal gücünün “muhafazakar mahalle”deki izdüşümlerini resmetmeye çalıştım.

Literatürde de belirtildiği gibi, Türkiye’nin üçüncü büyük şehri ve laik muhalefetin merkezi olan İzmir’i ziyaret etmek ve AK Parti’nin siyasi şemsiyesi dışındaki “öteki Türkiye”yi gözlemlemek için büyük bir fırsat. Dolayısıyla bugün 4 milyonu aşan toplam nüfusuyla İzmir, sembolik düzeyde “öteki Türkiye’nin başkenti” olarak değerlendiriliyor. Bu anlamda kent, Türkiye’de son dönemde muhalif kamuoyunun nabzının attığı merkezlerden biridir. Nitekim 1960’lardan bu yana Almanya’da iki farklı toplumsal dünyayı fiziksel olarak birbirinden ayıran Berlin Duvarı, 21. yüzyılda Türkiye’de bu kez sembolik bir çizgi olarak karşımıza çıktı. Bizim çevirimizde ve temsilimizde ‘İzmir Duvarı’ydı… Buradaki simgesel sınır, AK Parti’nin kesintisiz gücüne eşlik eden yeni hegemonyanın dışında kalan coğrafi ve toplumsal kuşağı tasvir ediyor.

Tabii ki bu duvarın ilan edilmeye devam edileceği konusunda mutlak bir önermede bulunmuyorum. Nihayetinde sağcı siyasette modernite ile geleneği birleştirerek geleneği esnek bir düzeyde yorumlayan merkez sağ ekiplerin öne çıkmasıyla kültür savaşındaki yüksek tansiyonun sona ermesi kaçınılmaz olacaktır. Bu gerçeklikle birlikte ‘İzmir Duvarı’nın metropolün döngüsel bir yansıması olarak toplumsal hafızadaki yerini alacağını düşünüyorum.

‘İZMİR HER GÜN YÜKSELEN SEMBOLİK DEĞERİYLE BİR MERKEZ OLDU’

İzmir’in laik ve muhalif kimliğiyle belirginleşen baskın karakteri ortaya çıkarken, mağdur edilen ve muhtemelen hor görülen toplumsal kesimlerin durumu ve tepkisi hakkında gözlemleriniz nelerdir?

Bu bağlamda 2010 sonrası kutuplaşmanın, özellikle İzmir’e hakim olan kültür-politika dışındaki kitlelerin zaman zaman yaşadığı “geri çekilme” ya da bunun da ötesinde “dışlanma” eğilimlerinde çarpan etkisi yarattığını düşünüyorum. Özellikle 2010 sonrasında siyasi arenadaki rekabet sürecinin “ditopik” bir İslamcılığa işaret etmesiyle, laik-laik bir duyarlılık içinde buluşan geniş kesimler mikro-bireysel dünyalarına çekilmeye başladılar.

Toplumsal geri çekilme süreci, bu kanadın siyasal İslam’ın ve taşralı muhafazakarlığın ulaşamadığı “kısır” ve saf yerlerde yaşama isteklerini de tetikledi. İzmir ise “beyaz göç” imgesinden yola çıkarak tanımladığım bu mekansal hareketliliğin yoğunlaştığı alanların başında geliyor. Kültür savaşının yüksek temposu karşısında kendini taşra ve metropollerin muhafazakâr-yoğun bölgelerine “sıkışmış” bu kesimler için “vaat ettiği özgürlükçü yaşam” ile İzmir, sembolik fiyatı artan bir merkez haline geldi. günden güne. Başta Urla, Çeşme ve Seferihisar olmak üzere metropolün kıyı sınırı, kültür güdümlü laik katmanlar için yeni bir yaşam alanına dönüşüyor.

Doğal kültür güdümlü göçün diyalektik mantığı, özellikle metropolün muhafazakar kanadında olanlar üzerinde etkilidir. Başka bir deyişle, kitlenin göçle metropole akmasıyla sekülerleşmenin kazandığı hegemonik karakter, bu katmanda yer alanların yerel sınırlarda yaşadıkları azınlık bilincini derinleştirmektedir. Bu konuda görüştüğüm AK Parti eski il genel başkan yardımcısı, laik göçlerin ivme kazanmasıyla İzmir’e dayatılan “kale” imajının derinleştiğinin altını çizdi. Kente tutunan “kale” imajı, siyaset kurumunun kutuplaştırıcı dili ve siyasetiyle de pekiştirilmektedir. Bütün bunlar, son tahlilde, Balkan Sufi gelenekleri ile liman kenti Akdeniz İslam’ının buluşmasıyla şekillenen, İzmir’deki hadari din kültürünün asıl sonunu ortaya koymaktadır. Çoğulcu miras aşınırken, gündelik ve kamusal yaşam zaman zaman dışlayıcı bir kapanma aşamasına açılıyordu. Ama son tahlilde, gündelik hayatın omurgasındaki sınırların, duvarların ve ötekileştirmenin kapsamını büyük ölçüde genel siyasetteki kutuplaşma ve buna eşlik eden kültür güdümlü göçler şekillendiriyor.

Kitabınızda Türkiye AK Parti olurken, İzmir’in CHP olduğunu düşünüyor musunuz? CHP’nin kalesi İzmir mi?

Buradaki en kritik süreç, siyasi ömrünü tamamlamış merkez sağ partilerden kopan kitlelerin yöneleceği adreslerdi. AK Parti yakaladığı trendle, muhafazakâr maliyetlerle ve merkez sağdaki boş kadrolarla barışık katmanlarda arzu üretme kapasitesini artırdı. Ama merkez sağın “laik” kanadının egemen olduğu İzmir’e geldiğimizde bu akışkanlık yüzünü kaybediyordu. Merkez sağın kentli ve laik katmanlarının ağırlaştığı İzmir’de siyasi göçler, CHP siyaseti etrafında kümelendi. Özellikle Cumhuriyet’in ‘kuruluşunda’ değişim ihtimalinin netleşmesiyle, modernist-laik maliyetleri önemseyen merkez sağ merkezli orta sınıflarda CHP’ye yönelik bir abluka da ortaya çıktı.

Kuşkusuz merkez sağdan süzülen bu kitlesel akışkanlık, İzmir CHP’sini yaparken, metropollerin çeperlerini ve AK Parti’nin taşralı kuşağını da yaptı. Bu itibarla, şehrin mevcut kamuoyunda “CHP’nin kalesi” olma kimliği, özellikle AK Parti sonrasında yaşanan siyasi istikrar ile netlik kazanmıştır. 1950’den sonra çok partili hayata geçildiğinde, neredeyse çeyrek asır sonra (1973) solun kentte ilk sırayı alabildiği görüldü. 1980’lerden 2000’lere kadar yapılan yerel seçimlerde sol ve sağ aktörler arasındaki hiyerarşinin dengelenmesiyle rekabet düzeyi hızlandı. Örneğin, merkez sağ partilerin kazandığı bir seçimi takip eden yıllarda, bu kez solun kentsel iktidara ulaştığını görüyoruz. Bu siyasal dolaşım, 1980’den sonra da bir kent mutabakatı olarak İzmir’de varlığını sürdürdü. Ancak 21. yüzyıla geldiğimizde İzmir’deki siyasi akımlar, kesintisiz iktidar tekeline karşı AK Parti’nin muhalif rolü doğrultusunda CHP’nin istikrarlı bir şekilde güçlendirilmesiyle öne çıkıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu